Hayatın sundugu sıcakcık tarifler: Bulgar Ekmeği
„Cumartesi sabah Zürich’ten Bern’e
giden 7. 32 trenine binmişti. Az sonra inecekti. Ne kadar uzun zamandır trenle yol
yapmadığını düşündü. Bern’de indiğinde diğer peronda bekleyen hızlı trenin
Berlin’e gittiğini görüp „keşke şimdi o trende ben de otursaydım“ diye iç
geçirdi. Sürekli koşturarak geçirdiği hayatında nefes aldığı, belki de kendince
hayattan çaldığı vakitlerdi uzun tren yolculukları.
Sekiz saat sonra tekrar aynı
noktadaydı. Eve dönmek için yetiştiği trene binip boş yer aramaya başladı. İlk
girdiği vagonda yer olmayınca ikinci kata çıktı. İlk boşbulduğu dörtlüye bir
bayanın yanına sorarak oturdu. Eve kadar bitirmek istediği kitabı çıkardı.
Sabahta epeyce okumuş dönüşte biter artık diye sevinmişti. Karşıda oturan
bayanda kitabının içindeki dünyalarda geziniyordu. Günün yorgunluğu ile
pencereden dışarı bakıp dalıp gitmişti. Nereye mi öylesine boşluğa. Boşluğun
derinliklerine. Ta ki biri „merhaba“ diyene kadar. Seminerde daha bu sabah
tanıştığı fakat selamlaşmaktan başka konuşmadığı bolivyalı bayanın sesiydi bu.
Bir „merhaba“ ile yanlarına oturan Patricia’ya hem sevinmiş hem üzülmüştü. Ona değil
trende kitap okumak için kazandığını düşündüğü zamanı kaybettiğine.
Bir vakit sonra bu üç yolcu arasındaki
sohbet koyulaşmş ve duygusallaşmıştı. Çünkü konu medya, politika, iş derken
kitaplara gelmişti. Her biri okudukları kitaplardaki dünyaları diğerlerine
anlatmaya başladı. Macaristan’daki gelincik tarlalarından, Fas’daki bir köydeki
hayat, derken etkilendikleri anlar, hayaller vs.
Zürih’e ulaştıklarını gördüklerinde her üçü de birbirilerine bu
tatlı sohbet için teşekkür etti. Farklı tempolarda eşyalarını topladılar. Biri
eve, biri Chur’a, diğeri Zug’a gidecek trene yetişmek üzere vedalaştılar.
Birbirini tanımayan üç kişi karşısındakilerin hayatına
dokunmuştu. Bu dokunuşdan hepsi etkilenmişlerdi. Sıcacık, yumşacık, hafifdi herşey.
Trene bindikleri gibi ayrılmamışlardı.
Seri adımlarla istasyondaki kalabalığın içinden eve yürürken
dışarıdaki eksi 2 derecenin aksine sımsıcak bir yürekle, yüzünde bir
gülümsemeyle „Berlin’e gidip gelmiş kadar oldu“ dedi sessizce.“
Bulgar Ekmeği:
• 1 su bardağı süt
•
1 büyük yemek kaşığı tepeleme tereyağ
•
½ su bardağı sıvıyağ
•
1 yumurta
•
1 çaykaşığı tozşeker
•
1 tatlı kaşığı tuz
•
1 adet yaş maya
•
yaklaşık 500-600 gr un
•
100gr oda sıcaklığında tereyağı, katlara
sürmek için
Yapılışı:
• Yumurtanın beyazı ve sarısını
ayırın.
• Diğer malzemelerin hepsini yumurta sarısı ile birlikte
yoğurun ve mayalanmaya bırakın.
• Mayalanan hamuru dört bezeye bölün.
• Her parçayı tekrar dörde bölün. 16 adet küçük beze elde edin.
• Dört tane bezeyi teker teker tabak büyüklüğünde açın.
• Her birine tereyağı sürün ve üst üste koyup rulo şekilde
sarın.
• Bu şekilde dört rulo elde edin.
• Her bir ruloyu üçgen parçalara kesin.
• Yagladığınız ortaboy bir tepsiyi çok sık olmadan yerleştirin.
• Tekrar mayalandırın bir süre.
• Yumurta sarısı sürün ve 200° önceden ışıtılmış fırında
pişirin.
6 misafirim demis ki:
yukardaki yorum bana ait..isimsiz yorum bırakmayı sevmem..o yüzden belirtmek istedimm..daimamutfak.blogspot.com...
güzel yazınız ve temenninin için teşekkürler..ellerinize sağlık
Paylaşımlarınız çok başarılı, sitenizi ilgiyle takip ediyorum..
cay-makineleri.com
Tarifleriniz ile ilgili sizinle görüşmek istiyorum. Lütfen iletişime geçer misiniz?
İletişim mail : afiyetleeditor@gmail.com
merhaba tatlım çok hoş görünüyor eline sağlık
Merhaba, bloğunuzu çok beğendim. Böyle bir bloğa sahip olduğunuz için sizi kutlamak isterim. Takip ettiğim bloglar arasında bloğunuzuda ekledim.
Ayrıca Sizi kendi bloğuma davet etmek istiyorum. oya örnekleri
Teşekkürler.
Yorum Gönder
<< Home